Buzdağının Görünmeyen
Yüzü: Meslek Hastalıkları
Meslek hastalığı denilince akla ilk gelen
isimlerden biri, İtalyan hekim Bernardino Ramazzini. Yaklaşık 400 yıl önce
Ramazzini, hastalarına, “Ne iş yapıyorsun” diye sorarak, hastasının sağlık
sorununun yaptığı iş ile ilgisi olup olmadığını incelermiş ve hatta elde ettiği
bulgular üzerinden “Çalışanların Hastalıkları” diye bir kitap bile yazmış.
Aradan tam dört yüzyıl geçti, teknoloji
ilerledi, sanayi ilerledi, tıp ilerledi ama Türkiye’de, “Ne iş yapıyorsun”
sorusu doğru düzgün sorulmuyor, meslek hastalıklarının üzerine gidilmiyor. Hal
böyle olunca bırakalım önlemeyi, meslek hastalıkları tespit dahi edilemiyor!
Oysa işçi sağlığı söz konusu olduğunda meslek hastalıkları en az iş kazaları
kadar önemli. Meslek hastalıkları, işçi çalışmaya başladıktan ve meslek
hastalığına yol açan etmenle karşılaştıktan bir hafta sonra da ortaya
çıkabiliyor, yıllar sonra da. Hatta işçi, emekli olduktan sonra bile! Meslek
hastalıkları, işçinin sağlığında kalıcı bir hasar bırakabildiği gibi işçinin
ölümüne de yol açabiliyor.
ANCAK YÜZDE 1’İ TESPİT EDİLEBİLİYOR
Oysa meslek hastalıklarının yüzde 100’ünü
önlemek mümkün. Yeter ki, meslek hastalıklarının ortaya çıkmaması için gerekli
önlemler alınsın. Ancak Türkiye’de, sorunu çözmeyi bir kenara koyalım, sorunun
adımı bile koymaktan çok uzak noktadayız. Meslek hastalıklarının sayısı ülkeden
ülkeye değişiyor ama her yıl bin işçi başına 4 ila 12 yeni meslek hastalığı
olgusu bekleniyor. Buna göre sadece sigortalı işçiler bakımından Türkiye’de 50
bin ila 150 bin arasında meslek hastalığının tespit edilmesi gerekiyor.
Sigortasız işçileri ve kamu çalışanlarını da dâhil edersek, rakam daha da
artıyor. Oysa Türkiye’de bir yılda tespit edilebilen meslek hastalığı sayısı
500-600 arasında değişiyor. Yani en iyimser tahminle Türkiye’de meslek
hastalıklarının ancak yüzde 1’i tespit edilebiliyor.
12 MİLYON İŞÇİYE ÜÇ HASTANE!
Türkiye’de kayıtlı 12 milyon işçi var ancak
İstanbul, Ankara ve Zonguldak’ta olmak üzere toplam 3 meslek hastalıkları hastanesi
var. Zaten tespit edilen meslek hastalıklarının yaklaşık yüzde 80’i bu üç ilden
bildiriliyor. Son istatistiğe göre Türkiye’de 81 ilin 53’ünde hiç meslek
hastalığı tespit edilmemiş! 99 farklı sektörün, 62’sinde hiç meslek hastalığı
ortaya çıkmamış… Oysa meslek hastalıkları her yerde, her ilde, her sektörde!
Buzdağının görünmeyen kısmında her yıl 50 binden fazla işçi meslek hastalığına
yakalanıyor, 10 binlerce işçi sağlığını yitiriyor, yüzlerce belki de binlerce
işçi yaşamını yitiriyor... Tespit edilmiyor, görülmüyor, duyulmuyor,
bilinmiyor, peşine düşülmüyor…
HER İŞÇİ BEDENİ BİR SOMA…
Meslek hastalıklarına yol açan etmenler,
solunum, deri veya sindirim yolu ile işçinin vücuduna girebiliyor. Meslek
hastalıkları, kimyasal, fiziksel, biyolojik veya psiko-sosyal kaynaklı
olabiliyor. Meslek hastalıkları işçilerin fiziksel sağlığı kadar psikolojik
sağlığına zarar veriyor. İşçinin bedeni ve benliği adeta bir risk haritası
gibi; önlem alınmazsa meslek hastalığı ortaya çıkıveriyor. Her işçi bedeni bir Soma
aslında ülkemizde! Soma’da bir günde 300’den fazla işçi kardeşimizi bir günde
yitirdik. Kotları beyazlatırken hayatları kararan silikozis hastası kot kumlama
işçileri ise birer birer ölüyor…
LEYLEĞİN YUVADAN ATTIĞI YAVRULARI…
Üç meslek hastalıkları hastanesi yetmiyor,
işyerlerinde taramalar yapılmıyor, patronlar meslek hastalıklarını gizliyor,
yasal düzenlemeler “meslek hastalığı” tanısı konulabilmesi için kırk dereden
kırk su getiriyor.
Hal böyle olunca, meslek hastalığına yakalanan,
bu yüzden sadece sağlığından değil işinden de olan işçinin yerine işe alınan
işçiyi de aynı “kader” bekliyor. Çünkü meslek hastalığına yol açan faktör,
aynen yerinde duruyor; yeni kurbanını bekliyor. Özelleştirme, taşeronlaştırma,
kar hırsı, ağır sömürü sadece iş kazası değil meslek hastalığı olarak da
çıkıyor karşımıza.
Aynı çemberde dolanıp duruyoruz adeta. Sırası
gelen çemberin dışına düşüyor. Kot kumlama işçisi Abdülhalim Demir,
besleyemeyeceği yavrularını yuvadan atan leylek örneğini vermişti yıllar önce
ve sormuştu: “Leyleğin yuvadan attığı yavruları mıyız biz?” Bu soru, bir işaret
fişeği gibi orta yerde duruyor hâlâ…
ZAMANI GELMEDİ Mİ?
İşyerlerinde, atölyelerde, ofislerde,
fabrikalarda, plazalarda, tarlalarda bizi bekliyor meslek hastalıkları. Gerekli
önlemler alınırsa hepsini önlemek mümkün. Önlem alınmazsa sonuç belli şimdiden.
Zamanı gelmedi mi, meslek hastalıklarına karşı
bayrak açmanın? Zamanı gelmedi mi, hep birlikte, omuz omuza bu sorunun üzerine
gitmenin?
Zamanı gelmedi mi, emek ve meslek örgütlerinin, sendikalı
sendikasız tüm işçilerin, emekçilerin, emekten yana tüm güçlerin, hem iş
kazalarına, hem meslek hastalıklarına karşı, işçi sağlığı için birleşmesinin,
birlikte mücadele etmesinin? Zamanı gelmedi mi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder